Serden Geçer

Alemi bilmek kendini bilmekten geçer; kendini bilmekse düşünmekten

Serden Geçer - İzdüşümler - Hiç Bir Şey Saklı Kalmayacak

kabus bitti

KABUS BİTTİ

kıbrısta yeni dönem
   Dün gece Lefkoşa sokaklarında sabahın ilk saatleri-
ne kadar süren 'heriki Türk bayraklı' coşku hem kâbu
sun, hem de 'değişikliği' sadece ekonomiye bağlayan omurgasız yorumcuların 'bittiğinin' resmi idi.
   ''Her bahar âşık olma'' çağımız sona ereli 35 yılı geç
ti.
   Çünkü 35 yıldır ''yaşam koçluğumu'' bir Lefkoşalı'ya 
 teslim ettim, her iki oğlum da Kıbrıs'a yerleştikleri i-
çin uzun zamandır ''her ilk ve son bahar''ı Kıbrıs'ta geçirmeye gayret ediyorum.

Nisan-Mayıs ve Ekim-Kasım ayları Kıbrıs'ta hava ''limonata'' gibidir.. 
    Hele Nisan...
Onun için de Nisan'larda insanlara bir şeyler olur, bir şeyleri değiştirmek, yeni bir başlangıç yapmak isterler..
Bol bol da seçim ve referandum yaparlar.
2003'ün 23 Nisan'ında bir gece ansızın ''kapılar'' açılıverdi. Amaç güya kuzeyin ekonomisini canlandırmaktı. Ama geçen zaman, güneydeki üçte bir oranında düşük fiyatlar yüzünden ku-
zeyin bütün parasının güneye akması sonucunu doğurdu.
2004'ün 24 Nisan'ında ''dünyaya bağlanmak'' için Kıbrıs Türkü'ne ''Yes be annem'' dedirt
tiler. Tam beş sene geçti, bu bağlanma nedense bir türlü gerçekleşemedi.
2005'in 17 Nisan'ında ''çözüm'' yanlısı Talât, % 55 oyla Cumhurbaşkanı seçildi. Talât'ın ''çözüm''
den anladığı, devletin ortadan kaldırılarak Kıbrıs Türkünün can ve mal varlığının Rum'a tesli-
mi idi.
2004 Nisan'ından bu yana kâbuslarla dolu tam 5 koca yıl geçti. Ne dünyaya bağlanıldı, ne ''yes 
be annem'' denildiği için Beşparmakların kuzeyinde ''yes be annem'' deyip de yerini yurdunu 
Rum'a teslim edeceklere havuzlu villalar yaptırıldı, ne de ekonomi şaha kalktı..
2004 Nisan başı gecenin bir vakti Lefkoşa-Güzelyurt arasında portakal çiçeklerinin kokusu sarmıştı her yanı.. Ama arabada kimse konuşmuyordu. Çünkü birkaç hafta sonra Annan Pla-
nı oylanacaktı ve diğer bir çok yer gibi Güzelyurt da Rum'a verilecekti, asker çekilecekti, a-
ramıza Rumlar gelip yerleşecekti.
    Azınlıkta kalacaktık.
    Kendi vatanımızda yabancı olacaktık..
    Tam beş yıl geçti.
a)Talât'ın görüşmelerdeki tam teslimiyetçi ''hep ver'' tavrından, 
b)Kapıların açılmasındaki yanlış sosyo-ekonomik tercihler yüzünden dibe vuran ekonominin zorlamasıyla dün, 19 Nisan 2009 günü ''mecburî erken genel seçim'' yapıldı.
Annan Plânının tek ''hayır''cı partisi UBP uzun zamandır KKTC siyasetinde görülmeyen bir ''tek başına iktidar'' şansı yakaladı.
Dün gece Lefkoşa sokaklarında sabahın ilk saatlerine kadar süren ''heriki Türk bayraklı'' coş-
ku hem kâbusun, hem de ''değişikliği'' sadece ekonomiye bağlayan omurgasız yorumcuların ''bittiğinin'' resmi idi.
   Çünkü 2004 referandumu gecesi ve öncesinde meydanlar ''yeşil yolcu''ların zeytin dallı Rum Cumhuriyeti ve 12 yıldızlı AB bayrakları ile doluydu.
   Şimdi Türk bayrakları var meydanlarda..
   Kıbrıs Türkü devletine, varlığına ve geleceğine sahip çıktı..
19 Nisan 2009 gecesi Kıbrıs Türk tarafındaki Türk bayraklı coşku; 24 Nisan 2004'teki karan-
lık gecenin ürkütücü yalnızlığını Eroğlu'nun UBP Genel Merkezi ve Denktaş'ın Cumhurbaşkanlı-
ğı ofisindeki sessiz tenhalıkta yaşayanlar için yüreklere su serpen bir gönül ferahlığı idi.
    Annan Referandumu ''hayır''ının birleşik cephesi Denktaş-Eroğlu'nun şimdiki cephe farklılı-
ğının nereden kaynaklandığının ciddi şekilde sorgulanması da siyaset bilimcilerin işi olması gerekir.
    Referandum döneminde Lefkoşa'daki yabancı büyükelçiler dahil cümle dış güçler, bilumum 
AB fonları omurgasız toplum mühendislerinin emrinde idi.
    Ama bu seçimde hiç ''dış müdahale'' olmadı !.
  Bağış'ın seçimden iki gün önce DAÜ'ye ''konferans'' için gelmesi,  seçimi tek başına kazana-
cak olan Ulusal Birlik Partisi’nin “KKTC’yi serbest bölge yapma” vaadini eleştirerek, ancak 2 vekil çıkarabilecek olan Özgürlük ve Reform Partisi Genel Başkanı ve Dışişleri Bakanı Turgay 
Avcı ile birlikte bir televizyon programına katılarak övgüler yağdırması ve “Avcı ile dostluk-
larının pazara kadar değil mezara kadar olduğunu” söylemesi;
    Talât'ın Clinton tarafından, seçimden sadece iki gün önce kabulü;
    ''Türk Kızılayı''nın Girne Kapısı'ndaki üç çadırda ''Kutsal Emanetler Sergisi'' ve ''Kutlu Doğum Haftası'' kermesi düzenlemesi;
    Bardakoğlu'nun seçim haftası adanın dört bir yanında konferanslar vermesi katiyyen mü-
dahale sayılmaz..
    Zaten Talât da Amerika dönüşü ''2003'den beri (CTP'nin iktidar olduğu yıldır) müdahale ol-
madığını'' söylemesi, bunun kanıtıdır !
    Talât devam ediyor, ''AB'ninkiler müdahale sayılmaz, onlar -istek-dir. Türkiye'den de mü-
dahale olmamıştır''.
    Allah Büyük ya, tam da seçim haftası; Larnaka'da 1964 yılında Dikelya İngiliz Üssü'ndeki işlerine gitmek üzere otobüsle yola çıkan ve bir daha haber alınamayan, geçen yıllarda da öyküleri bir filme konu olan (Kayıp Otobüs) 11 Türk'ün toplu mezarları bulundu.Rum bölgesin-
deki Larnaka'nın Voroklini köyündeki bir kuyuda kemikleri bulundu 11 Türk'ün..
    Ne Talât, görüşme sürecindeki yoldaşı Hristofiyas'a bir şey dedi, ne Hristo özür diledi.
    Ne Soyer söz etti, ne de gazeteler olayı ''büyük gördü''..
    Sessiz sedasız geçiştirildi.. Yok sayıldı.
    11 kayıp yakınının ''anıt mezar'' talebi de şimdiye kadar cevap bulmadı..
    Acaba Eroğlu'nun kazandığı son kongre sürecinde, bir televizyon yapımcısını arayarak; ''Ne yapmak istiyorsunuz, eğer Eroğlu kazanırsa biz de başka partiyi destekleriz'' diyen yüksek seviyeli bürokratın bu konuda bir katkısı olabilir mi acaba?
    O bürokrat şimdi sadece UBP Başkanı değil, ''Başbakan'' da olacak olan Eroğlu'nun yüzüne 
nasıl bakacak?
    Sonuç olarak 50 sandalyeli Mecliste UBP 26 milletvekili kazanmıştır. CTP 15, DP 5 vekil el-
de etmiştir.
    Okuyucu hatırlayacaktır, bu sonuç benim ''ideal'' olarak nitelediğim sonuçtur.
    Diğer küsurat partilerinden ise söz etmeye bile değmez. Hele kendisine büyük misyon ve güçler vehmeden ÖRP'ye denizlerin ötesinden maddi ve manevi her türlü desteği sağlayan et-
kili çevrelerin, ''tercih yanlışlıklarını'' mutlaka gözden geçirmesi gerekmektedir.
    Kıbrıs Türkü böyle istemiştir, şimdi Ulusal Birlik zamanıdır.
    Ulusal Birlik'in önünde de iki problem vardır.
    KKTC'deki her iktidar partisinin mutlaka Ankara ile beraber çalışması gerektiği gerçeği ile kendi tercihleri arasında nasıl ve ne derece uyum sağlayabileceği..,
       Ve ekonomik sıkıntılar...
    Eroğlu acaba ''tek başına iktidar'' olmanın keyfini sürerken, bir yandan da meselâ yanına 
DP'yi alarak olabildiğince geniş bir tabanla bu sorunların üstesinden gelmeyi düşünür mü?
    Bu arada; ''Kıbrıs, Türkiye'nin AB yolunda en büyük engeldir. 2009 sonuna kadar Kıbrıs'ı (AB'nin) Rumların istediği şekilde ''çözelim'' de bu yükten kurtulalım'' diyen AB muhiplerine de fazla kulak asmayın..
    AB'ye ''tam üyelik'' meselesi Türkiye için zaten bitmiştir.
    Obama'nın Prag konuşması sonrası Merkel, Sarkozy, Frattini ve Kouchner'in söylediklerini hatırlayın..
    ''İmtiyazlı ortaklık'' için Kıbrıs'ı vermeye değer mi değmez mi, onu düşünün..
    UBP'nin %44 oyunun, 2010 Nisan'ında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerini nasıl etkile-
yeceğini de Talât düşünsün... 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol